ENFAL 2 / 4 |
إِنَّمَا
الْمُؤْمِنُونَ
الَّذِينَ
إِذَا
ذُكِرَ
اللّهُ
وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ
وَإِذَا
تُلِيَتْ
عَلَيْهِمْ
آيَاتُهُ
زَادَتْهُمْ
إِيمَاناً
وَعَلَى
رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
{2} الَّذِينَ
يُقِيمُونَ
الصَّلاَةَ
وَمِمَّا
رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
{3} أُوْلَـئِكَ
هُمُ
الْمُؤْمِنُونَ
حَقّاً
لَّهُمْ
دَرَجَاتٌ
عِندَ رَبِّهِمْ
وَمَغْفِرَةٌ
وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
{4} |
2.
Gerçek mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri korkar.
Ayetleri karşılarında okunduğu zaman (bu), onların imanını artırır. Ve onlar
ancak Rablerine dayanıp güvenirler.
3. Onlar
namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden de infak
ederler.
4. İşte
onlar gerçek mü'minlerin ta kendileridir. Onlar için Rableri katında dereceler,
mağfiret ve bitmez tükenmez bir rızık vardır.
Yüce Allah'ın:
"Gerçek mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri
korkar. Ayetleri karşılarında okunduğu zaman (bu), onların imanını artırır ve
onlar, ancak Rablerine dayanıp güvenirler" buyruğuna dair açıklamalarımızı
üç başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Anlamı ve ''Korkmak''
Fiilinin Arapçada Kullanılışı:
2- Allah'tan Korkmak imanın
Kuvvetindendir:
3- imanın Artışı:
1- Ayetin Anlamı ve
''Korkmak'' Fiilinin Arapçada Kullanılışı:
İlim adamları der ki: Bu
ayet-i kerime Allah Rasulüne emretmiş olduğu şekilde o ganimetin
paylaştırılması hususunda itaate bağlılığı teşvik etmektedir.
"Korkmak"
demektir. Bu fiilin müstakbeli (geniş zamanı, muzari) dört şekilde kullanılır:
"Korktu, korkar." Bunu Sibeveyh nakletmiştir.
Mastarı (...) şekillerinde
gelir. İsm-i mekanı (...) şeklindedir. Bu fiilin muzari şeklini (...)
kullananlar "vav" harfini önceki harf üstün olduğundan dolayı
"elif"e dönüştürmüşlerdir.
Kur'an-ı Kerim'de ise bu
fiil "vav"lı olarak kullanılmıştır. "Korkma dediler.'' (el-Hicr,
53) "Ye" harfini esreli olarak; (...) diyenler ise Esedoğulları
şivesine göre böyle kullanırlar. Çünkü Esedoğulları, (...): Korkarım, korkarız,
korkarsın," diyerek hep ilk harfini esreli okurlar. (...) diyen ise, bu
şiveye göre bunu mebni olarak kullanmakla birlikte onların; (...): Bilir
fiilinde "ye" harfini üstün okudukları gibi, burada da "ye"
harfini üstün olarak okur. Çünkü bu fiilde "ye" harfi üzerinde esre
ağır geldiğinden dolayı esreli okunmaz. Buna karşılık; (...) de esreli gelişi
"ye" lerden birinin okunuşunun, diğerinin okunuşunu
kolaylaştırmasından dolayıdır. Bundan emir ise, "Kork" şeklinde
gelir. Burada ise, "vav" harfi önceki harf esreli olduğundan dolayı
"ye"ye dönüşmüştür. Buna karşılık mütekellim olarak; "Şüphesiz
ben ondan korkarım," denilir. Müennes ism-i fail olarak; (...) değil de
"Korkan kadın" denilir.
Süfyan, es-Süddi'den,
Yüce Allah'ın: "Allah anıldığı zaman kalpleri korkar" buyruğu
hakkında şöyle dediğini rivayet eder: Böyle bir kimse bir haksızlıkta bulunmak
istediğinde ona, Allah'tan kork denilir, o da bu haksızlığından vazgeçer ve
kalbi korkar.
2- Allah'tan Korkmak
imanın Kuvvetindendir:
Yüce Allah bu ayet-i
kerimede mü'minleri, güzel adı anıldığı vakit korkmakla ve kalplerinin
titremesiyle nitelendirmektedir. Buna sebep ise imanlarının kuvveti, Rablerinin
emirlerine itaatleri ve adeta kendilerini O'nun huzurundaymış gibi
görmeleridir.
Bu ayetin bir benzeri de
şu buyruklardır: ''itaatkar ve alçak gönüllü olanları müjdele. Onlar ki, Allah
anılsa kalpleri korku ile titrer ... " (el-Hac, 34-35) Bir başka yerde de
şöyle denilmektedir: "Bunlar gönülleri Allah'ın zikri ile huzura
kavuşanlardır ... "(er-Ra'd, 28). Bu ise, Allah'ı bilmenin kemaline ve
kalbin sağlam bir şekilde güven duymasına bağlı bir şeydir.
Korkmak (vecel),
Allah'ın azabından korkmak demektir. O bakımdan (korkmak ile kalbin huzur
bulması arasında) bir çelişki sözkonusu değildir. Nitekim Yüce Allah bu iki
hususu da şu buyruğunda bir arada zikretmektedir: "Allah sözün en
güzelini, müteşabih (birbirine benzer) ve tekrar tekrar okunan bir kitap
halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri ondan dolayı ürperir.
Sonra Allah'ın zikrine, derileri ve kalpleri yumuşar (huzur bulur)."
(ez-Zümer, 23)
Yani, Yüce Allah'a
yakinleri bakımından -Allah'tan korkuyor olsalar dahi- ruhları huzur ve sükün
bulur. İşte bu, Allah'ı tanıyan, O'nun satvet ve cezasından korkanların
halidir. Yoksa cahil av amın ve sıradan bid'atçilerin yaptıkları şekilde
bağırıp çağırmak, eşeklerin anıl'masını andıran sesler çıkarmakla olmaz.
Bu gibi davranışları
sürdüren, bunun vecd ve huşü' olduğunu iddia eden kimseye şöyle denir: Sen
Allah'ı tanımak, O'ndan korkmak, O'nun celal ve azametini bilmek noktasında
hiçbir zaman ne Rasulün durumuna, ne ashabının haline, eşit olamassın. Bununla
birlikte onlar kendilerine öğüt verildiği hallerde Allah'tan gelen buyrukları
iyice kavramaya çalışıyorlar ve Allah'tan korkmaları dolayısıyla ağladıkları
görülüyordu.
Bundan dolayı Yüce
Allah, adının anılışını, kitabının okunuşunu işittikleri esnada marifet ehlinin
hallerini nitelendirirken şöyle buyurmaktadır: "Onlar, Peygambere
indirileni dinledikleri vakit, hakkı bildiklerinden ötürü gözlerinin yaşla
dolup taştığını görürsün. Derler ki: Rabbimiz, iman ettik. Artık bizi şahid
olanlarla beraber yaz.'' (el-Maide, 83) İşte onların hallerinin niteliği budur,
söyledikleri aktarılan sözler de bunlardır. Bu şekilde hareket etmeyen, hiçbir
zaman onların hidayet yollarını izlemiş, onların izinden gitmiş olamaz. Her kim
sünnete bağlanacaksa, onların yolundan gitsin. Her kim de delillerin hallerine
ve deliliğe kendisini kaptıracak olursa bilsin ki, o da onlardan daha bayağı,
daha aşağılıktır. Esasen delilik de türlü türlüdür.
Müslim'in, Enes b.
Malik'ten rivayetine göre, insanlar, Peygamber (s.a.v.)'e onu usandıracak kadar
çokça soru sordular. Birgün (evinden) çıktı ve minbere çıkıp şöyle dedi:
"Haydi bana sorunuz. Bugün bana neye dair soru sorarsanız, ben bu yerimde
bulunduğum sürece mutlaka onu size açıklayacağım." Hazır bulunanlar
sustular ve bu işin artık gerçekleşmesi yaklaşmış bir halin (musibetin) öncesi
olacağından çekindiler. Enes dedi ki: Sağıma soluma bakındım. Herkes elbisesini
başına dolamış ağlıyordu ... diye hadisin geri kalan kısmını zikretmektedir.
Tirmizı de sahih
olduğunu belirterek el-İrbad b. Sariye'den şöyle dediğini rivayet eder:
Rasulullah (s.a.v.) bize, oldukça beliğ (etkileyici) bir öğütte bulundu. Ondan
dolayı gözler yaşardı ve kalpler korku ile titredi ...
Burada sahabi hiçbir
şekilde "bağırıp çağırdık, kalkıp raksettik, raksederken ayaklarımızı
vurduk, ayağa kalktık" demiyor.
3- imanın Artışı:
Yüce Allah'ın:
"Ayetleri karşılarında okunduğu zaman (bu), onların imanını artırır"
buyruğu, tasdiklerini artırır, demektir. Şu andaki iman, dünün imanına bir
ziyadedir. İkinci ve üçüncü defa tasdik eden bir kimsenin bu yaptığı, daha önce
geçenlere nisbetle tasdikini bir artırmadır.
Şöyle de açıklanmıştır:
İman artışından kasıt, ayetlerin ve delillerin çokluğu ile kalpteki genişliğin artması
demektir. Bu anlamdaki açıklamalar, daha önceden Al-i İmran Süresi'nde (173.
ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Ve onlar ancak
Rablerine dayanıp güvenirler" buyruğunda sözü edilen Allah'a güvenip
dayanmak (tevekkül)'e dair açıklamalar da yine önceden Al-i İmran Süresi'nde
(122. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Onlar namazı
dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden de infak
ederler" buyruğu (ve açıklaması) da el-Bakara Süresi'nin baş taraflarında
(3. ayet, 4. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.
"İşte onlar, gerçek
mü'minlerin ta kendileridir." Yani, gerek zahirleri, gerek batınları iman
bakımından eşit olan kimselerdir. Bu açıklamaya delil şudur: Her bir hakkın
hakikati vardır. Hz. Peygamber de Harise'ye: "Şüphesiz ki her bir hakkın
hakikati vardır" demiş ve: "Senin imanının hakikati nedir?" diye
sormuştur.
Bir adam da el-Hasen'e
şöyle sormuş: Said'in babası sen mü'min misin?
O da şu cevabı vermiş:
İman iki türlüdür. Eğer sen bana Allah'a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine, cennete, cehenneme, öldükten sonra dirilişe ve hesaba imanı
soruyor isen, ben bunlara iman eden bir kimseyim. Yok eğer şanı Yüce Allah'ın:
"Gerçek mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri
korkar .. .İşte onlar gerçek mü'minlerin ta kendileridir" buyruğu hakkında
soruyorsan, Allah'a yemin ederim ki, bilemiyorum ben onlardan mıyım, değil
miyim?
Ebu Bekr el-Vasiti: de
der ki: Her kim ben gerçekten Allah'a iman eden bir kimseyim diyecek olursa,
ona şöyle denir: Hakikat gözle görmeye, muttali olmaya ve kuşatıcılığa işaret
eder. Her kim bundan mahrum ise, artık bu husustaki iddiası da batıl olur. O
bununla, ehl-i sünnetin şu görüşüne işaret etmek istiyor: Gerçek mü'min cennete
gireceğine dair hüküm verilmiş olan mü'mindir. Bunu, şanı Yüce Allah'ın hikmeti
gereği gaybında gizlediği hikmeti arasından bir bilgi olarak öğrenmemiş
kimsenin, ben gerçekten mü'minim, şeklindeki iddiası doğru bir iddia değildir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN